16 Eylül 2011 Cuma

Osmanlı Yadıgarı, İnkaya Çınar'ı


  Adına “yeşiller diyarı” denilince bizim Karadenizlilerin de göçtükleri yerlerin başında geliyordu Bursa. Yeşilliği ile ününde haklıydı tabi Koca şehir, tabela üzerindeki nüfusuyla bir milyon 825 gözüküyor. Ama güncel nüfusun 2 milyondan aşağıya olmadığı bir gerçekti. İşte O Bursa’daki bir ağacı anlatmak istedim bu yazımda. O herkesin “çınaraltı” diye tabir ettiği ve görmeyenlere anlattığı devasa İnkaya Çınarıydı. Bursa’da Çınarlar oldukça fazla ama İnkaya Çınar’ı, tek başına tüm çınarları anlatmaya yeter de artar bile. Görkemliliğine laf ettirmeyecek kadar boyutlu gövdesiyle çevresine yaydığı kollarıyla adeta doğayı kucaklayan görünümü, sizi büyülemeye yetiyor zaten.
Bir sabah kalktım, kahvaltı yapmamışım. Duyumlarımla düştüm yola. Önce yürümek istedim ama aç karnına yürümektense bir an önce kavuşayım sabırsızlığı ile atladım bir taksiye, ver elini İnkaya Çınarı. Çevrede bir gözlem yaptım, nerden bir fotoğraf çeksem ki bu devasa ağacı bir fotoğrafta anlatmış olayım diye ama nafile. Olmuyor. Tam altından fotoğraf çekseniz, gövdenin sadece bir kısmını ve dallarının çok azını kareye sığdırabiliyorsunuz. Baktım ki olacak gibi değil önce şu kahvaltımı yapayım dedim. İnkaya Çınarının altına oturdum ve tek kişilik bir kahvaltı istedim. 
Bir tepsi geldi ki, ne bir kişisi tam 6 kişiyi doyururdu. Taze tereyağından, bal’dan, reçelden, peynir’e, Domates, salatalık, biberden yine yöreye has bir başka kahvaltılık ezmeye kadar, dopdolu bir tepsi bu. İnsan o tepsiyi görünce zaten psikolojik olarak doyuma ulaşıyor. Bir de büyük çay geldi ama ben o çayla yetinemezdim. Bir demlik çay daha sipariş verdim. Ama kahvaltıya başlayamıyorum. Çünkü başlarsam bitiremeyeceğimi görüyorum. Çınara baktım, altında gezinen ilköğretim düzeyinde bir öğrenci grubu. İçlerinden çelimsiz olan birine gidip, “kahvaltı yapmak isteyen arkadaşlarınla buyurun” dedim.  Bir süre birkaç arkadaşını ikna etmeye çalıştı onlar olmadı bu kez diğer arkadaşlarından ikisiyle birlikte geldiler. Tam o sırada da demlik çayımız gelmiş oldu ve çatal bıçak servisinin eklenmesiyle bir güzel kahvaltıyı birlikte yaptık. Otobüsleri kalkmak üzereyken de zaten benim kahvaltı arkadaşlarım vedalaşıp ayrıldılar. Yatılı öğrencilermiş meğer, çok iyi oldu. Kahvaltı tepsimiz de mutluydu. İsraf olmamıştı ve mükemmel bir kahvaltının sahipliğini yapmıştı o da. Tepsi, sunumuyla bizlerin mutluluğuna sevinmiş gibiydi. Ya da ben öyle anladım veya algıladım. 

 
Biliyorum, siz şimdi bu kahvaltının kaç lira olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? Onu da söyleyeyim, inanmayacaksınız ama yine de söylüyorum tamı tamına 12 lira. Bir büyük çay, bir demlik çay ve o kocaman kahvaltı sofrası sadece 12 lira. Ben de şaşırdım ama bana şunu söyler gibi olduklarını anladım, “ burasını köy muhtarımız işletiyor. Burada kahvaltıya konan her şey, köyümüzdeki ürünler, hepsi doğadan ve kendi köylümüzden alınıyor. Hem köyümüz bu Çınar sayesinde gelişiyor bizde bunun karşılığını köylünün ürünlerini sunarak bir ve.....................Haberin tamamını okumak için 

Hiç yorum yok: