Yaz mevsimleri genelde düğün sezonunun da başladığı bir mevsim. Okulların
tatile girmesi ve gurbetteki yakınlarında iştiraklerinin sağlanması amacıyla
genelde tatil dönemine denk getirilen düğünler, yaz mevsiminin de geleneksel
etkinlikleri haline gelir oldu. Tabi eski köy düğünleri değil de artık salon
düğünleri ağırlıklı olunca ister istemez bugünün düğünleri, geçmiş
dönemlerdeki düğünler kadar insanlarda kalıcı ve hatırlanacak iz
bırakmayabiliyor. Salonlar farklı olsa da artık hep belli Ritüellerden öte
geçilemiyor. Eski dönemler de düğünlere davet götürüldüğünde, “horon var
mı?, horon varsa gelirim” denir öylece söz alınırdı ama şimdi, kuru
davetiyelerle yapılıyor çağrılar.
Düğün sahibinin kişiliğine göre ya da yaşam tarzına göre şekillenen
düğünlerde kimi zaman her hangi bir çalgı ve oyun olmazken, kimilerin de her
türlü çalgı olabiliyor. Kimileri düğünü dini usulleri esas alarak
salonlarda mevlüt veya Kur’an-ı kerim okutarak yaparken, kimileri de sade
bir proğramla sadece düğün salonunun organizasyonlarına uyuyor. Kimi
yörelerde de düğün sahibinin arkadaş çevresinin istek ve taleplerine göre
şekilleniyor düğünler. Artık düğün sezonu açıldığına göre davetlere de
gitmeye insan kendi zamanını ayarlamakta güçlük çekebiliyor. Ben fırsatını
bulabildiğim bir Akçaabat düğününde gördüklerimi paylaşayım istedim.
Havai fişekler atılınca düğün salonunu bilmeyenler ya da yeni gelenler,
uzaktan da olsa anlayabiliyor düğün yerini.. Bir asma köprü ile geçiliyor
düğünün yapıldığı Düzköy yolu üzerindeki Kalıntaş tesislerine..Büyükçe bir
bahçesi ve de genişçe avlusu, tam bir düğün yeri..Hemen kapıda düğün sahibi
karşılıyor gelenleri, ama kalabalık hele bir de seçim öncesi olunca düğün,
siyasetçilerin “gövde gösterisi” ne de sahne oluyor. Düğün salonunun
kapısından girerken de ellerinde kolonya ile bekleyen yine düğün
sahiplerinin ikramıyla karşılaşıyorsunuz.
Ankara’dan gelmiş gelin Canan, Akçaabat’lı Uğur Baytar’ın düğünü bu..eski
gelenek göreneklerden ne var diye bakıyorsunuz, akşam karanlığında pek bir
gelenek görülmüyor. Ankara’nın fidaydası çalınıyor, ses volümleri yüksek
tempolu bir hareket var alanda.kimileri fidayda ile faroz kesmesi ya da
hop-tek’i oynuyor, daha çok genç ve yeni kuşaktan olanlar tabi. Yaşlılar da
var seyrekte olsa, kadınlı erkekli herkes oyunda ama başta damat tabi. Gelin
daha mütevazi ama yüzü gülüyor. Görücü usulü değil bu sevda düğünü. Her iki
gencin birbirlerini sevmesiyle gelinmiş bir düğün.
Bir yandan oyunlar oynanırken kravatlı düğün sahibi İsmail Baytar, tüm
masaları geziyor, bir yandan gelen misafirlerini karşılıyor bir yandan
masalar arasında kayboluyor, çoğu zaman terini sildiği gözüme takılıyor. O
eski gelenek ve göreneklerin adamı belli oluyor bu onun can sıkıntısından
ama bu zamanın gençlerine anlatılamıyor ki! Salon düğünlerinin
yaygınlaşmasından sonra düğünlerin o eski havasından eser yok. Çoğunluğunu
masalarda oturan ailelerin oluşturduğu ve ancak sadece damat ve gelinin çok
yakın akrabalarının ısrarlı davetleri ile oyun pistine çıkan az sayıdaki
kişinin eğlenebildiği sıradanlık hemen her düğünde gözleniyor.
Geçmiş düğünler genelde kırsalda yani köylerde yapılırdı. Horonlar her evin
yanındaki harmanda ya da hava yağışlıysa evlerin içinde olurdu. O eski
düğünleri yaşayan kuşak, şimdinin salon düğünlerinin sadece “geldi”
denilebilenleri oldu. Ondan olacak masalardan kalkıp, horona girenleri
görmüyorum. Şu Edirne’deki Kırkpınar yağlı güreşleri veya artvin’deki boğa
güreşlerinin anlatan cazgırlar vardır ya, burada da öyle bir cazgır, almış
mikrofonu eline yön veriyor düğüne..oyunlara ara verildi, Akçaabat belediye
başkanı Şefik Türkmen, resmi nikahı kıydı.toplu fotoğraflar çekildi,
ardından gelin ve damat oyun alanına indirildi. Ama
“Gelin ağlar,yaşli yaşli
Gitmem der de sallar başi
Gelin ağlar yaşmak ister
Atlar durmaz koşmak
................haberin tamamı için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder