Bir hayli zaman olmuştu Uzungöl’e yaz mevsiminde gitmeyeli..önceleri fırsat
bulup gidiyorduk ama tabi gitmekten sayılırsa..bizimkisi iş icabı olunca,
takipler nedeniyle gittiklerimizi ben gitmekten saymam. Hem zaten tüm
görevliler bilir bunu, belli bir görevdeyken gidilmiş yerlere “gittim”
denilecek gidişler olmaz onlar. Benimkisi de o hesaptı. Aslında bunu
Rahmetli Adnan Kahveci, eşi ve çocukları ile Uzungöl’de söylemişti. Bana
“işin yoksa, Sumela Manastırı’na birlikte çıkalım, bakanken gitmiştim ama o
gidişler bana hiç gitmişlik hissi vermez, vermedi de zaten. Gidelim”
gitmiştik. O zaman bu zamandır düşünürüm ve o zamana kadar görevli
gittiğim bir çok yere gitmediğimi o zaman anlamıştım!Dokuz günlük Ramazan
bayramını fırsata dönüştürüp, uzungöl’e çıkanlar öylesine çoktu ki, hani
tabirimi mazur görün ama uzungöl doldu taştı tabiri abartı sayılmazdı. Son
yıllarda daha çok arap turistlerin varlığından söz ediliyordu, bende merak
ediyordum aslında var mı o söylenen kadar. Fakat yoktu, Araplar değil ama
yerli turistlerden ben ya Arap göremedim ya da söylenenler abartıydı.
Uzungöl, artık eskisi gibi değildi. Bir başka yazımda da söylemiştim,
“Karadenizi önce biz gezelim” diye, o “biz” den kastım, Karadeniz insanıydı.
Şimdi artık Uzungöl bile bize yabancı oluvermişti. o eski uzungöl’in
Uzungöl olduğu yıllardaki tenhalığın yerini, aşırı araç yığını ve
dolayısıyla tıpkı o şehirlerdeki gürültü almıştı. Araçların birbirine yol
vermesi bile sorun artık uzungöl’de.
Uzungöl, görmeyenler için gidilmesi gereken bir yer tabi. Fotoğraflarını
hayal ederek büyüyenlerden tutun, fotoğraflarını görünce, “ne mutlu size
cennettesiniz” diye iç geçirenlere, gidip de doğasına, manzarasına
doymayanların anlatımlarına imrenenlere kadar hemen herkesi büyüleyen uzungöl’e
çıkarken, Solaklı vadisinde hemen herkesin dikkatini çeken Hapsiyaş
Köprüsü’nde(Kiremitli köprü) fotoğraf çekmek için duruyoruz. Bu köprü, ilk
olarak 1935 yılında yapılmış ve bir başka örneği de bulunmadığı için 1996
yılında da “Anıtsal eser” olarak tescil edilmiş, 2002 yılında da aslına
uygun olarak Trabzon valiliği tarafından restore edilerek bölge turizmine
kazandırıldı. Hapsiyaş Köprüsü, sığınaktır aynı zamanda, yağmurlu havalarda
o yöre sakinleri için. Köprünün hemen önünde yörenin kestane balı ve çiçek
balı satışını yapan tezgahta fiyatları soruyorum. Çiçek balı 30 lira,
kestane balı ise 50 lira. Aynı kestane balı Ayder’de 150 lira. Ayder balı
diye de adlandırılıyor. Sanırım bu turizm patlaması, bizde fiyatları baya
fırlatmış, canlı alabalık, çay ve bal fiyatları bana çok pahalı geldi.
Düşüsenize çay yöresindesiniz ve ince bel bir bardak çay bir lira. Oysa
kahvelerde çay normalde 40 kuruş. Neyse..
Oradan ayrılıp dedem, babam ve amcamların Çaykara’ya vardıklarında mutlaka
ziyaret ettikleri, ve bölgenin Müslüman olmasına kaynaklı ettiğini
söyledikleri Maraşlı köyündeki Maraşlı Saçaklızade Osman Efendi’nin
türbesini ziyaret ediyoruz. Çaykara’nın hemen içinden, kaymakamlık binası
önünden direk yukarıya doğru asfalt bir yolla çıkılıyor, oradan da devam
edip, uzungöl yoluna zaten varılabiliyor. Hem manzarası ve hem de manevi
havası ile Maraşlı Saçaklızade Osman efendi’nin türbesinden ayrılıyoruz. Son
çıktığımda hala yolları tamamlanmamıştı Uzungöl’ün ama artık tamamen asfalt
ve yön levhaları da neredeyse eksiksiz yol boyunca. Tahmin ediyorum, hem
bayram ve hem de hava güzel olunca Bayramın birinci gününde Uzungöl’ün
kalabalık olabileceğini, yanılmamışım. Bir ara sanki İstanbul’da köprü
trafiğine takılmışız gibi oluverdik. Araçların birbirlerine yol vermesi bile
bir mesele oluverdi neredeyse. Türkiye’nin her yerinden plaka saymak mümkün
tabi ama gurbetçilerle de yabancı plakaları da görebiliyoruz. İran plakalı
araçlar da yok değil tabi.
Gölün çevresine dönülmüş o set duvarları ilk kez görüyorum, fakat aklıma
uzungöl’ün suyunu karşılayan ve ilk kez DSİ tarafından yapıldığında Haldızan
deresi üzerindeki bentler için de aynı “çevre kaygısı” dile getirilmişti
zamanında ama o kalabalık trafiği gördükten sonra bende çevreci dostlarıma
hak vermekten vazgeçtim. O duvarlara rağmen göle uçan araçlar olmadı mı
daha yakın bir zamanda, hem de ölümle sonuçlanan. İyi ki duvarla çevrildi
Uzungöl, yoksa maazallah Uzungöl’in çevresini saran ve her birinin adeta
birbirine inat “para hırsı” ile yapılmış o karmaşık binalar, göl möl
dinlemez orayı da işgal ederdi kısa zamanda. O zaman da ortada Uzungöl diye
bir yer kalmazdı zaten. Ellerinde birer cihazla bir zamanlar İstanbul
sokaklarındaki “değnekçi” leri ......................haberin
tamamı için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder