26 Mayıs 2009 Salı

karadeniz de zigana 1




Posted by Picasa

Karadeniz'de zigana 2




Posted by Picasa

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Bir varmış bir yokmuş gibi


İyidere üzerinden bir asma ahşap köprü ile karşıya geçiyorsunuz. Orada Bakkal, kahvehane ve kendin pişir kendin ye tarzı bir lokanta var. Ama orası, aslında Şimşirli köyünün patika yolunun ilk ayağı. Köyden yaya olarak ilçeye gitmek isteyen veya ile gitmek isteyenlerin köyden inişteki ilk durakları yani.
 
Rize’nin İkizdere ilçesine bağlı Şimşirli köyünden söz ediyorum. Anlamışsınızdır sanırım. Haber tarzı anlatırsınız olayı, birileri görsün ve bir şeyler yapsın istersiniz ama bizim ki o türden bir haber de değil. Daha çok, dinlenilmesi gereken yerler vardır, hani insanlarda iz bırakmayı başaran. İlçenin adını verince hemen aklınızdan geçirebileceğiniz türden yerler. İkizdere’nin hani bir köyü vardı belki hatırlarsınız Avrupa Birliği Fonlarından köylerine 350 bin avro hibe çıkmıştı da onu  “bunun altında başka bir iş vardır” diyerek geri çeviren ve  istemeyen köylülerin köyü  burası. Hani girişindeki levhada “avcı ve seyyar satıcı giremez” yazılan köy. 
 
İkizdere’nin Ilıca köyündeki kaplıcaya giderken sık sık uğradığım bir yer vardı bu köyde. Köylülerin belki hala farkında olmadıkları ve kıymetini bilemedikleri bir yer. Mutlaka kadir ve kıymetini bilenler vardır ama ben yeterince değerlendirilemediği anlamında söylüyorum bunu. Düşünün kocaman bir kayanın içinden doğal maden suyunun aktığı bir dere yatağını. Bir yanda tertemiz akarsu diğer yanda tertemiz ve kocaman kayayı delerek onun içinden akan bir doğal mineral su. Burada piknikte yaparsınız, çocuklarınızla rahatlıkla bir güzel gün geçirebilirsiniz. Şehir yorgunluğunu atar, bir güzel dinlenebilirsiniz. Bulunmaz bir adeta saklı sayfiye yeri.
 
Asma köprü demiştim ya oranın hemen ilerisinde işte bu bahsettiğim yer. Rize-İkizdere devlet karayoluna mesafesi toplasanız yüz metre bile değil, hemen yolun kıyısında bir yer ama saklı dedim ya. Özellikle sormanız lazım, yoksa bulamazsınız. İşte tam da benim bu sözünü ettiğim yerde bir eski ahşap bina var. Issız, kaderine terk edilmiş bir yapı. O henüz harabeye dönmemiş ama belki birkaç yıl daha ayakta durabileceğini düşündüren Karadeniz evinin hemen önünde de yine köyün patika yolunu sağlayan bir köprü vardı. Öyle çok fazla emek ve masrafla yapılmışa benzemiyordu ama neticede bir köprü görevini hakkıyla yerine getiriyordu. O köprünün üzerinde fotoğraf çekilenler vardı, hatıra olsun diye. İyi ki çekilmişlerdi o fotoğrafları. Aynı manzarada bir yeni fotoğraf çekilmek isteyenler artık böyle bir köprüyü arasalar da bulamazlar çünkü o köprüyü sel almış götürmüş artık.
 
Biz ailece buraya gittiğimiz de o köprüden geçmiş ve sigara içmek için babamlardan uzaklaşmıştık. Gerçi o köprüden kırk metre yukarda da başka bir köprü daha var ama artık o köprünün de pek işe yaradığı söylenemez çünkü asıl yük, bu yıkılan köprüdeydi. Yukarıdaki köprüye ulaşmak için zaten bu sel sularının süpürüp götürdüğü bu köprüye ihtiyaç vardı ama o artık yok olmuş. 
 
Şimdi siz böylesine bir saklı sayfiye yerinde ilk gördüğünüz manzarayı yeni baştan göremezseniz bir tuhaf olmaz mısınız sahi? Eski bir evin önündeki yine eski yıllardan kalma ama o zamanların belki de en güzel ufak, taşlar ve betonla yapılmış ayaklar üzerinde  duran köyün başlangıç köprüsüydü bu köprü. Eskiden ahşap köprüler vardı, beton köprü ayaklarında  topu topu bundan otuz yıl kadar önce yapılmaya başlandıydı. Bölgede yaygın olan ahşap kültürüydü çünkü,  o köprüde ahşaptı kısmen, köyün tarihini köylülerden dinleme fırsatım olmadı ama mutlaka bu köprünün yapımında da bir köylü dayanışması olmuştur zamanında. Kimbilir belki yine o dayanışma yeniden canlanır Şimşirli’de.
 
Fotoğraflar aslında tüm bizim anlatmak istediklerimizin en yalın ve sade anlatıcılarıdır. Onun için fotoğraf ağırlıklı yazıları önemsiyorum. Ben neyi ne kadar anlatsam da o fotoğrafların hakkıyla anlattıklarını mümkün değil anlatmış olamam. Keşke O Şimşirli köyü sakinler...................yazının devamı için tıklayın